Van'a ilk kez 1977 yılının Ağustos ayında gittim.
Jeofizik mühendisi olan ağabeyim Ömer, o yıllarda İller Bankası'nda çalışıyordu ve illere, ilçelere, kasabalara sondaj yaparak içme suyu çıkaran bir ekibin başında idi. Bu teknik ekip 25-30 kişiden oluşuyordu. Sondaj makineleri, kamyonları, pikapları, araçları, çadırları, teknik alet ve edevatı ile tam teşekküllü idi. Bazen bir ay bazen 3 ay, sondaj kuyusu adedine göre bazen daha da uzun süreler gittiği yerleşim yerinde kalıyorlardı. Van'ın Alpaslan Anadolu Öğretmen Lisesi'nin bulunduğu göl kıyısındaki yarımadada sondaj yapacaktı ekip.
Sonra Erciş yolu üzerinde, Van Gölü kıyısında bir yarımada üzerinde yer alan, Van'a 82 km, Erciş'e 18 km uzaklığındaki Alpaslan Öğretmen Okulu yerleşkesine vardık. Alpaslan okulu 1948 - '49 öğretim yılında Ernis Köy Enstitüsü olarak kurulmuş, sonradan öğretmen okuluna, şimdilerde ise Anadolu Öğretmen Lisesi olarak kullanılan bir okul. Ernis, okulun yakınındaki köyün adı. Şimdi adı değiştirilmiş ve Ünseli olmuş!.. Ernis; ünlü romancımız Yaşar Kemal'in de köyü. Ermeni zulmünden kaçmak için köyü terk ediyor 1. Dünya Savaşı yıllarında Yaşar Kemal'in ailesi. Uzun, çileli bir yolculuktan sonra Adana'ya varıyorlar.. Neyse bu ayrı bir yazı konusu. Yaşar Kemal bu kaçışı yazılarında anlatmıştır..
Bizim sondaj ekibi okul binalarına yerleştikten sonra çalışmaya başlıyor. Ben yaz tatilinde gitmişim Van'a.. Sanırım kaldığım 15 günlük sürede, Van Gölü'nün sodalı sularına girerek pırıl pırıl bronz bir cilde sahip olmuştum. Göl kıyısındaki Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Edremit gibi yerleşim yerlerini gezmiştik. Muradiye üzerinden Çaldıran'a oradan da İshakpaşa Sarayı üzerinden Doğubayazıt'a geçmiş, Ağrı'da 1 gece konakladıktan sonra Patnos, Erciş üzerinden tekrar Alpaslan'a dönmüştük. Bazı günler yaylaya çıkardık. Yaylaların güzelliği, Siirt ve Van battaniyelerine yapağı veren binlerce mor Van koyunları dağların süsüydü o zamanlar. Şimdi ne o koyunlar ne de çobanlar kalmış. Van'ın insanları, otantik yapısı, kültürü, tarihi yerleri, kaleleri bizi büyülemişti. Van hala güzel ve yaşanası bir yerdir benim için.
Muradiye - Çaldıran'da da 1976 yılında deprem olmuş 3.500 kişi yaşamını yitirmişti. 1977 yılında "Deprem Evleri "olarak yapılan evleri(!) görmüş, halkın o evlere girmediğini hatta hayvanlarının bile kalmadığını tespit etmiştik. Ankara'dan, Çaldıran'ın yaşama biçimini algılayamamış bürokrat teknik elemanların çizdiği projeler ancak görev savmak için yapılmış bir işten öte gitmemişti. Uçsuz bucaksız Çaldıran ovasında hala eski paslı mızrak uçları bulmak mümkündü o yıllarda. Deprem bölgesi olduğu belli bir alana devlet bir türlü sağlam, o yöre insanının davranışına uygun kullanışlı güzel konutlar yapmayı yaptırmayı hala beceremediğini 2011 yılında yeniden görmek çok üzücü bir durum.
Van insanı haksız yere bir acıyı yaşıyor. Siyasetçinin, iktidarların ihmalinin, savsaklamasının, hırsızlığının, rüşvetinin cezasını Van halkı canı ile ödüyor. Reva mı bu? Dün İstanbullu, Gölcüklü, Çaylı, Düzceli, Avcılarlı ödemişti.. Bu gün Vanlılar ödüyor.. Yarın kimler ödeyecek?
Van hak etmediği bir acıyı yaşıyor. Nafile, fuzuli, boşu boşuna bir acı bu.. Önlenebilir bir acıydı bu.. Ama Ankara'nin, siyasetçinin, iktidarların Yapı konusuna yaklaşımında zerre değişiklik yok. Ülke yeni acılara açık vaziyette binmiş bir alamete, o hızla gidiyor..
Çözüm ne; Çözüm akılda, bilimde, teknikte, dürüstlükte, çalmamakta, sömürmemekte, doğru denetlemekte, kayırmamakta.. Gelin görün ki bu konuda adım atan yok!.. Koskoca Türk yapı sektörü TOKİ'ye kaldı ise vay memleketimin haline!..